Page 11 - Akademi Dergisi Temmuz
P. 11
AKADEMİ TEMMUZ 2024 İlim ve Araştırma Dergisi
İSTANBUL İSLAMİ İLİMLER
AKADEMİSİ
’tikâd, söz, i ve ahlâkımızda istikâme e, sırât-ı müstekîmde “(Ve melekler öyle diyeceklerdir: Biz hem dünyâ hayâtında Eshâb-ı kirâm bu defâ, “Ehl-i sünnet ve’l-cemâat nedir?” diye En büyük âlim ve velîlerden Mevlânâ Hâlid-i Ba dâdî, Ehl-i sünnet i’tikâdında idiler. mâm-ı Mâtürîdî ve mâm-ı açıkça bildirilmi ve Müslümânlar arasında yayılmı “Ümmetimden bir tâife, mansûr ve muza er olmakta kıyâmete Sevgili Peygamberimiz, hadîs
(ya’nî do ru yolda) olmanın lüzûm ve ehemmiyeti çok açıktır hem de âhıre e sizin dostlarınızız. Size, bu âhıre e ne slerin- sordular. “Benim ve Eshâbımın bulundu u yolda olanlardır.” “Müslümânların birinci vazîfeleri, i’tikâdı düzeltip, Ehl-i E ’arî de Ehl-i sünnet mezhebinde idiler. Her iki imâm da hep bilgilerden birine inanmazsa kâ r olur.” [Ahmed Tahtâvî, kadar devâm eder. (Ümmetimden bir tâifenin zaferi, kıyâmete “Ümmetim[in âlimleri] dalâlet ola
çünkü insanlar için en zor i lerden birisi, “istikâmet” üzere izin ho lanaca ı (nimetler) var; hem size, burada ne isterseniz buyurdu. Sünnet vel-cemâat âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak bu mezhebi yaydılar. Sapıklara kar ı ve eski Yunan felsefesinin Hâ iyetü’t-Tahtâvî; mâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbâniyye; kadar devâm eder.) Onları yardımsız bırakanların, kendilerine [ mâm Ahmed] yâ ümmet-i Îsâ, yâ ümmet-i Muhammed; yâ Hanefî yâhût yâ â î Mekt
olmak, “sırât-ı müstekîm”de bulunmaktır. var.” (Fussılet, 30-31) inanmaktır. kinci olarak, fıkıh ( slâmiyet'in emir ve yasaklarla bataklıklarına saplanmı olan maddecilere kar ı, bu tek mezhebi Seyyid Abdülhakîm Arvâsî] bir zararı olmaz.” [Tirmizî] denilir.” [Kâdî Beydâvî, Rûhu’l-beyân, Tefsîr-i Hüseynî]
En büyük âlim ve velîlerden olan mâm-ı Rabbânî Müceddid-i ilgili) bilgilerini ö renip her eyi bu bilgiye göre yapmaktır.” “Allahü teâlânın rızâsı, icmâdadır. Cemâa en ayrılan, “Allahümme erinel-hakka hakkan verzukne’ ibâah ve
Âyet-i kerîmelerde ve hadîs-i erî erde geçen “istikâmet” “Rabb’imiz Allah’tır.” deyip sonra (dînin hükümlerine uyarak) Elf-i Sânî Ahmed Fârûkî Serhendî (kuddise sirruh) buyurmu - buyurmu tur. [ ’tikâdnâme / el-Îmân ve’l- slâm] savundular. “Cehennem'e girecekleri bildirilmi olan yetmi iki bid'at fırkası, “Hakk’ın yardımı, ümmetimden bir tâifeye, kıyâmete kadar Cehennem’e gider.” [ bn-i Asâkir] Kötü milletler de zâlim krallarıyla ça ırılırlar. Meselâ Fir’avu
kelimesinin tâm olarak manâsı nedir? istikâme e olanlar (do ru yolda gidenler var ya), onlara bir tur ki: Bu iki büyük Ehl-i sünnet âliminin zamanları aynı ise de ehl-i kıble oldukları için bunların hiçbirine kâ r dememelidir. devâm eder. Bunları bırakıp ayrılanların bu tâifeye bir zararı tara arları, Nemrut’un adamları diye ça ırılırlar. Kötüler kötü, Rabbî! Do ruyu, bize, do ru olarak göster ve bize ona uymayı
korku yoktur ve onlar mahzûn da olmayacaklardır.” “Allahü teâlânın bildirdi i her dîn iki kısımdır. Biri, kalb ile inanıl- Fakat bunların, dînde inanılması zarûrî, lâzım olan eylere olmaz.” [ bn-i Mâce] “Ümmetim[in âlimleri], hiç bir zaman dalâle e icmâ yapma- iyiler de iyi liderleriyle ça ırılırlar. [Meâlimü’t-tenzîl] nasip et ve yanlı , bozuk olan eylerin yanlı olduklarını, bize
Lügatlerde, sözlüklerde, “Düzgün bir yolda olmak”, ya’nî “Hakk “Ehl-i Sünnet i’tikâdı sana önce lâzım olan, ması lâzım olan bilgiler; di eri beden ile veya kalb ile yapılacak bulundukları yerler birbirinden ayrı ve kar ılarındaki saldır- zlar. htilâf olunca sivâd-ı [sevâd-ı] a'zama [Ehl-i sünnet âlimleri- göster ve onlardan sakınmamızı nasip et." diye yazılıdır.
yolda olmak, Hakk yola girmek” gibi ma’nâlara gelen “Onlar Cennetliktirler. ledikleri amellere mükâfât olarak Yetmi üç fırka var amma, Cehennemlik geri kalan, ibâdet bilgileridir. Bunlardan i’tikâd esâsları her dînde aynıdır, ganların dü ünü ve davranı ları ba ka oldu undan savunma inanmayanları ve “Ahkâm-ı er'iyye”den her Müslümân’ın “Ümmetimden hak üzere bir tâife, kıyâmete kadar gâlip olarak nin ekseriyetinin bildirdi i yola] tâbi olun.” [ bn-
cihâd eder.” [ bn-i Asâkir]
“istikâmet”, bir terim (ta’bîr, ıstılâh) olarak, “Her i te i'tidâl orada ebedî kalacaklardır.” (Ahkâf, 13-14) Müslümânlar hep sünnîdir, cümlenin reîsi Nu'mân, dînin aslı ve temelidir; dîn a acının gövdesidir. Amel ise a acın metotları ve tenkitleri birbirinden farklı olmu tur. Durum i i i i, bildi i eyleri te'vilini bilmeden reddedenleri kâ r BİR VAKIF MEDENİYETİ ESERİ: sünnete uygun olarak veya ba ka bir müctehidin yâhût bir “Yâ Mukallibe’l-kulûb
üzere bulunma, her çe it i te denge anlayı ı üzerinde olma; Cennet ile müjdelendi, îmânda bunlara uyan.” dalları ve yaprakları gibidir. Her Müslümân’ın önce i’tikâdını böyle ise de bu hâl, yollarının ayrı oldu unu göstermez. Bunlar- olurlar.” [ mâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbâniyye] Dört mezhepten ba kasıyla amel etmek câiz de ildir, bunda icmâ Sahâbînin ictihâdına uyarak yaptıkları ibâdetler, sahîh olmaz dîninde sâbit kıl”, “Yâ musarrife’l-kulûb (Ey kalple
do ruluk, dürüstlük, dürüst olma; adâlet ve do ruluktan Ma’lûm oldu u üzere, Sevgili Peygamber’imiz, bir gün, düzeltmesi, Ehl-i Sünnet vel-cemâat âlimlerinin bildirdikleri dan sonra gelen yüzbinlerce derin âlim ve velî, bu iki yüce “Ehl-i Bid'at = Bid'at Ehli = Bid'at sâhibi”: “Bid'at sâhipleri; Mi kâtü’l-mesâbîh’deki, “Bir zaman gelir, ümmetimin bir kısmı hâsıl olmu tur. (El-Mesâilü’l-müntehabetü ’r-risâleti mı?” diye bir suâl hâtıra gelebilir.
ayrılmayıp dîn ve akıl dâiresinde yürüme, i lerde dîn ve aklın “ eyyebetnî sûretü Hûd: Hûd sûresi beni ihtiyârla ı (Saçı- brâhîm Hakkî Erzurumî de (rahmetullahi aleyh), bir iirinde gibi inanması lâzımdır. Cehennem’in ebedî azâbından kurtu- imâmın kitaplarını inceleyerek ikisinin de Ehl-i sünnet mezhe- Peygamber Efendimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Eshâb-ı mü rik olur, puta tapar, peygamberim diyen çıkar. Ben, son ve’l-vesîle) Âbidin (rahmetullahi a
Peygamberim. Benden sonra peygamber gelmez. Ümmetim
sınırları içerisinde hareket etme” demektir. ma-sakalıma ak dü ürdü.)” buyurmu tur. (Tirmizî, Tefsîru öyle buyurmu tur: binde olduklarını söz birli i ile bildirmi lerdir. kirâmının bildirdikleri do ru i’tikâddan/inanı tan (Ehl-i Sünnet İSTANBUL EĞİTİM, KÜLTÜR VE ö retilen ne kadar mühim duâlardır ve istikâme e olmanın
Sûreti Hûd, 6; Hadîs no: 3.297).] lanlar ancak bu i’tikâd üzere olanlardır.” [ mâm-ı Rabbânî, i’tikâdından) ayrılanlar; i’tikâdda (îmânda) ve amelde (ibâde e) arasında, do ru yolda olanlar, her zaman bulunur. Onlara kar ı Fıkıh ve Usûl-i Fıkıh kitaplarında, “Dört hak mezhepten birine “Bir ibâdetin sahîh olması için dört mezhebden herhangi ehemmiyetini ne kadar vecîz anlatmaktadırlar?
Yine bu kelimeye, “Verilen söze ba lılık, dînî ve dünyevî i lerde “Hudâ Rabb’im, nebim hakkâ Muhammed’dir Resûlüllah, Mektûbât-ı Rabbâniyye] Kıymetli Osmânlı âlimlerinden Ta köprüzâde’nin de ifâde e i i dînde olmayan yenilikler ortaya çıkaran kimseler, dinde çıkanlar, Allahü teâlânın emri gelene kadar, do ru yolda olan uymak vâciptir ya’nî farzdır.” deniliyor. Hadîs-i erî erde bildir- birine uygun olması lâzımdır. Ya’nî, o i in sahîh olması için, bir
orta yolu takip etme” ma’nâları da verilmi tir. “Müstekîm” Sebebi soruldu unda Allahü teâlânın, orada, Sevgili Peygam- Hem slâm dînidir dînim, kitâbımdır Kelâmullah, “Kalbe gelen bütün mânevî ahvâli/hâlleri, ke i eri (bulu ları) gibi: reformculardır. Hadîs-i erî e Cehennem'e gidecekleri bildirilen bu kimselere zarar yapamaz.” hadîs-i erî de gösteriyor ki bid'at ilen “vâcib” kelimesi de genelde “farz” anlamında kullanılmak- mezhepte uyulması lâzım o
ehli kimseler, dînimizi, kıyâmete kadar asla bozamazlar.
kelimesi de “istikâmet”ten türemi tir. ber’imiz Muhammed Aleyhisselâm’a öyle bir emir verdi ini Akâidde, Ehl-i Sünnet oldu mezhebim, hamdolsun, “Ehl-i Sünnet’in akâidde iki kolu vardır: SOSYAL HİZMETLER VAKFI, tadır. Di er üç mezhepte de “vâcib” denilince “farz” anla ılır. gerekir. Bir ibâdeti yaparken artlarından biri bir mezhebe, ba ka gizlenmi , bâtıl ise hak ekline bürünmü , hak gibi görünüyor.
zikretmi tir: Amelde, Ebû Hanîfe mezhebi, mezhebim vallah.” bize verseler fakat kalbimizi Ehl-i Sünnet i’tikâdı ile süslemeseler 1) Mâtürîdiyye Mezhebi: Bunun imâmı Ebû Mansûr yetmi iki fırkadan her biridir.” biri de ba ka bir mezhebe uygun olursa bu ibâdet sahîh olmaz.” Ama Allahü teâlâ, slâmiyet’i do ru olarak ö renmek isteyenlere,
Yüce Rabb’imiz, bizlere her gün 5 vakit namazda, “sırât-ı kendimi mahvolmu ve hâlimi harâb bilirim. Bütün harâblıkları, Mâtürîdî’dir (rahimehüllah). Îmân, dînin aslı, i in temelidir; inanı do ru olmazsa ibâdetlerin Kütüphâne ve kitapçılarda bulunan slâm kitapları arasında bozuk Hanefî’deki “vâcib” hükmü, di er üç mezhepte yok gibidir. (Hâ iyetü Reddi’l-muhtâr) bunu nasip edece ine dâir söz vermi tir. “Do ru yolu arayanları,
olanları pek çok ise de do ru olanları da vardır. Bu do ru kitaplar,
müstekîm” üzere bulunmamız için duâ etmemizi emir buyur- “Bundan dolayı emrolundu un gibi istikâme e (dosdo ru) ol. Peygamber Efendimiz, Müslümanlar arasında îmânda ve i’tikâdda felâketleri üzerime yı salar lâkin kalbimi Ehl-i Sünnet i’tikâdı 2) E 'ariyye Mezhebi: Bunun da imâmı Ebü'l-Hasen E 'arî’dir hiçbir kıymeti olmaz. Ama îmânın “hakîkî îmân = sahîh akîde = hiçbir zaman yok olmaz ve hiçbir kimse yok edemez. Bunların ÂYET- KERÎMEDE GEÇEN MÂMLARI LE
maktadır. “ stikâmet” masdarının ism-i fâili olan “müstekîm”; Beraberindeki tevbe edenler de (do ru olsunlar). A ırı gitme- ayrılıkların felâket oldu unu bildirerek mâm-ı Tirmizî’nin rivâyet ile ere endirseler hiç üzülmem.” [Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr] (rahimehüllah). kisinin de bildirdi i îmân esasları aslında do ru inanı ” olması lâzım. İSTANBUL İSLÂMÎ İLİMLER ÇA RILMAK NE DEMEKT R? “Bir müctehid ictihâd ederken yanılsa veya bir hak mezhebin Allah,
koruyucusu, Allahü teâlâdır. Bu kitapları arayıp, bulup, okuyup
“do ru olan, düzgün olan, e risi-bü rüsü olmayan, hakk olan” yin. Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görüp durmaktadır.” e i i me hûr bir hadîs-i erî nde, “Benî srâîl (Yahûdîler), “Ehl-i Sünnet i’tikâdında olmayan hiçbir kimse evliyâ olama- aynıdır. Yalnız aralarında, teferruâtla ilgili; îzâh, ifâde ve üslûb saâdete kavu anlara müjdeler olsun! (F. Bilgiler) bir hükmü, Allah katında yanlı ise bizim o hükümle amel
anlamında kullanılmaktadır. [Hanefî mezhebinde mutlak kırâat (Hûd, 112) yetmi bir fırkaya ayrılmı tı. Bunlardan yetmi i Cehennem’e mı tır.” [ mâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbâniyye] tarzından do an cüz'î bazı farklılıklar vardır.” Kur’ân-ı Kerîm’de meâlen, “…Fırkalara ayrılmayın=Parçalan- Mukaddes kitâbımız Kur’ân-ı Kerîm’de “ srâ” Sûre-i celîlesinin etmemiz günâh olmaz mı?” diye de bir soru hâtıra gelebilir. Bilindi i gibi, biz Müslümânlar, her gün 5 va
farz ama Fâtiha’nın okunması vâcibtir; afîî mezhebinde ise Peygamber Efendimiz, Mescid-i Nebevî’nin avlusunda, kalın gidip ancak bir fırkası kurtulmu tur. Nasârâ da (Hıristiyân- mayın…” buyuruldu. Bu âyet-i kerîme, “ ’tikâdda, inanılacak HAK OLAN MEZHEP MÂMLARINDAN B R NE UYMAK 71. âyet-i kerîmesinde meâlen, “O gün (kıyâme e), her fırkayı Müctehid, ictihâd ederken yanılsa bile günâh olmaz, sevâb olur. rek’atında, Fâtiha Sûresi’ni okuyarak, “Allah’ı
Fâtiha’nın okunması, cenâze namazı da dâhil olmak üzere bütün bir hat çizip kenarlarına da ince çizgiler çizdikten sonra, u lar), yetmi iki fırkaya ayrılmı tı. Yetmi biri Cehennem’e mâm-ı a’rânî de (kuddise sirruh) buyurmu tur ki: Peygamber Efendimiz’in, hadîs-i erî nde “fırka-i nâciye (kurtu- bilgilerde parçalanmayın.” demektir. Ya’nî “ne slerinize ve AKADEMİSİ AR IR imâmları ile ça ırırız.” buyurulmu tur. Bu mühim âyet-i celîle Allahü teâlâ, ins
namazlarda farzdır.] âyet-i kerîmeyi okumu tur: gitmi tir. Bir zaman sonra benim ümmetim de yetmi üç “Tasavvuf büyükleri ve fıkıh âlimleri, [bi-iznillah] kendilerine lu fırkası)” olarak bildirdi i bir tek i’tikâd mezhebi vardır. O da bozuk dü üncelerinize uyarak do ru îmândan ayrılmayın.” hakkında mu’teber bazı tefsîrlerden bazı nakiller yapmak de il, müctehidin ictihâdına uyup uymamakla imtihân edece- ilet.” diye duâ etmekteyiz.
“Ehl-i sünnet vel-cemâat mezhebi”dir, mâm-ı Mâtürîdî ve
fırkaya ayrılır. Bunlardan yetmi ikisi Cehennem’e gidip
“Sırât-ı müstekîm” ise, “Allah’ın dosdo ru yolu” anlamına gelir. Bu âyet-i kerîmede, “ te bu, benim sırât-ı müstekîmim yalnız bir fırka kurtulur.” buyurmu tur. uyanlara efâat ederler. Rûhlarını teslîm ederlerken, kabirde mâm-ı E ’arî bu mezhepte iki i’tikâd imâmıdır ve bu mezhebi demektir. ’tikâdda ayrılmak, parçalanmak elbe e, hiç câiz Kur’ân-ı Kerîm’de, “Mü’minlerin [i’tikâd ve ameldeki] yolundan istiyoruz. ktir. Bu geni li i, bu rahmeti, Habîbinin ü
de ildir. Hadîs-i erî e de, “Cemâat rahmet, ayrılık azaptır.”
etmi tir. Müctehide ya’nî kendi mezhebine uyan kurtulur. Bir
Zâten slâmın bir adı da, “Sırât-ı müstekîm”dir. Çünkü bu yol; (dosdo ru yolumdur), ona uyun. Ba ka yollara uymayın ki sizi her rek’atında, 40 defa Fâtiha Sûresi’ni okuyarak, “Allah’ım! Bizi, sırât-ı stikâmetin kar ıtları; “hıyânet” [do rulu u bırakıp, ba kalarının Münker ve Nekîr isimli iki melek suâl ederken ve ha ırda, ne irde, yaymı lardır. buyurulmu tur. ayrılanların Cehennem’e gidecekleri…” beyân buyurulmu tur. Tefsîr ilminin büyük üstâdı olan ve “
e risi-bü rüsü olmayan, sa lam olan, dosdo ru yoldur. O'nun yolundan ayırmasın. (Allah, azâbından) korkarsınız diye müstekîme, do ru yola ilet.” diye duâ etmekteyiz. hukûkuna tecavüz etme, verilen sözde durmama ve ahde riâyet Eshâb-ı kirâm, bu bir fırkanın kimler oldu unu sordu unda, hesapta, Sırât’ta yanında bulunurlar; onu unutmazlar. Tasavvuf [Nisâ, 115] anılan, müfessirli inin yanında, aynı zamanda, â ’î mezhebinde âlimin farklı ictihâdı, bu ictihâdın
büyükleri, kendilerine uyanları, [Allahü teâlânın izniyle] bütün
etmeme], “sahtekârlık”, “yalancılık” ve “sapıklık” gibi vası ardır.
“Cehennem’den kurtulan fırka, benim ve Eshâbımın gi i i
Hak yola ula mak için “istikâmet”ten ba ka bir yol yoktur. Dînde size böyle tavsiye etmektedir.” (En'âm, 153) buyurulmu tur. Her gün 17 defa “farz”larda, 3 defa “vitir”de, 20 defa da yolda gidenlerdir.” buyurdu. korkulu yerlerde kolladıkları gibi müctehid mâmlar da onları EHL- SÜNNET NE DEMEKT R? “…Parçalanmayın…” âyet-i kerîmesi “Fıkıh bilgilerinde Sebaha in Kazaz “Medârik” tefsîrinde bu âyetin açıklamasında, “Kitâb ve sünnet- fıkıh âlimi olup îrâz’d
ayrılmayın.” demek de ildir. Ahkâmda, amellerde olan ictihâd
MEZHEPLERE AYRILMAK PARÇALANMAK MIDIR?
ihlâslı olmak “istikamet”le (do rulukla) olabilir. Müslümân “Her kim de kendisine do ru yol (hüdâ, hidâyet) apaçık belli “sünnet”lerde olmak üzere, toplam 40 defa okudu umuz CEHENNEM’DEN KURTULAN TEK FIR korurlar. Bunlar, mezhep imâmlarıdır; bu ümmetin bekçileridirl- bilgilerindeki ayrılık, hakları, farzları, amellerdeki ince bilgileri ten ayrılmak gibi icmâdan da ayrılmak câiz de ildir.” buyuru- ehrinde tevellüd, 685 [m. 1286] senesinde Tebrîz’de vefâ
insan, istikâmet sâhibidir. Bu bakımdan “istikâmet” yüksek bir olduktan sonra, Peygamber’e aykırı hareke e bulunur ve “Fâtiha-i erîfe”de, Cenâb-ı Hakk’a, “Bizi, (itikâd, söz, i ve mâm-ı Rabbânî (kuddise sirruh) buyurmu tur ki: er… Dört mezhep imâmından diledi ini taklîd et de saâdete “Ehl-i Sünnet” terimi, daha ziyâde izâfet (tamlama) hâlinde, ya’nî ortaya koymu tur. Eshâb-ı kirâm da günlük i leri açıklayan bilgile- E itimci Yazar luyor. Kâdî Abd
makam; aynı zamanda zor bir görevdir. nanan ve inancının mü’minlerin yolundan ba kasına i ibâ ederse, uyar giderse ahlâkımızda) sırât-ı müstekîme hidâyetle / do ru yola ilet; Her fırka, her grup, benim yolum do ru diyor. mâm-ı Rabbânî “Âkıl (akıllı) ve bâli olan (ergenlik ya ına/ça ına ula an) her kavu ” [el-Mîzânü’l-kübrâ] “Ehl-i Sünnet ’tikâdı veya Akîdesi”, “Ehl-i Sünnet Mezhebi”, rde, birbirlerinden ayrılmı lardı. Fakat i’tikâd bilgilerinde h
gere ini yerine getiren ki i, do ru insandır. onu, döndü ü sapıklıkta bırakırız. Âhire e de kendisini (Bizi, râzı oldu un ve en mükemmel kıldı ın mukaddes slâm Hazretleri buyuruyor ki: “Hadîs-i erî e, Müslümânların 73 erkek ve kadının birinci vazîfesi, Ehl-i Sünnet âlimlerinin ek ve üphe yoktur ki Ehl-i sünnet i’tikâdını ortaya koyan “Ehl-i Sünnet Yolu”, “Ehl-i Sünnet Fırkası”, “Ehl-i Sünnet ve ayrılıkları yoktu. Hadîs-i erî e, “Ümmetimin ayrılı
Resûlullah
gi i i yolda bulunanlardır.”
buyurmu tur.
yazdıkları akâid bilgilerini/îmân bilgilerini/inanılacak eyleri
dîni ve en sevgili Peygamberinin yolu olan hak yolda sâbit
Allahü teâlâ, yüce kitâbı “Kur’ân-ı Kerîm”de, “Ey îmân edenler, Cehennem’e koyarız ki o, ne kötü bir dönü yeridir.” (Nisâ, 115) eyle); kendilerine (fazlından ve ihsânından) ni’met verdi in / fırkaya ayrılacakları bildirildi. Bu 73 fırkadan her biri, slâmiyet’e ö renmek ve bunlara uygun olarak inanmaktır. Kıyâme e Resûlullah Efendimiz’dir. Eshâb-ı kirâm, îmân bilgilerini bu Cemâat fırkası”, “Ehlü’s-Sünneti ve’l-Cemâa”, “Ehl-i Sünnet plere ayrılması] rahme
uydu unu, Cehennem’den kurtulaca ı bildirilen bu fırkanın
Allah'tan korkun ve do rularla beraber olun” (Tevbe, 119) ve Bu âyet-i kerîmede, müminlerin yolundan sapanların ihsân, lütuf ve ikrâmda bulundu un (mes’ûd ve bahtiyâr) kendi fırkası oldu unu söylemektedir. Kur'ân-ı Kerîm’de meâlen ya’nî öldükten sonra Cehennem azâbından kurtulmak, onların kaynaktan aldılar. Tâbiîn-i ızâm da bu bilgilerini, Eshâb-ı Âlimleri”… eklinde kullanılır. Kitaplarda “Ehl-i Sünnet” için bilgilerinde ayrılması böyledir. (Abdül a
“Ey inananlar, Allah'tan korkun ve do ru söz söyleyin” (Ahzâb, Cehennem’e gidecekleri açıkça bildiriliyor. kimselerin (ya’nî Peygamberler, sıddîklar, ehîdler ve velîler- buyuruluyor ki: bildirdiklerine inanmaya ba lıdır.” [Mektûbât-ı Rabbâniyye] kirâmdan ö rendiler. Daha sonra gelenler ise bunlardan “Ehl-i Hak (Do ru yolda olanlar)” ta’bîri de kullanılmaktadır. el-Hadîkatü’n-Nediyye) müesseseler oldu u bilinse de Kıyâme e, herkes kendi mezhep imâmının ismi
0) buyurmaktadır. in) yoluna eri tir; (hakkı kabûl etmeyip küfre vardıklarından) ö rendiler. Böylece, Ehl-i sünnet bilgileri, bizlere nakil ve “Hanefî mezhebindekiler, i’tikâdda Ebû Mansûr Mâturîdî icra e ikleri toplumsal fonksiy- mâm, kendisini taklîd edene, efâat edecektir. Dört mezhep sa her âlimden sormaları, sonra bir mezhebi ö renip bu mezhebi yoludur. Kurtulu yolu, yalnız Eshâbımın gi i i yoldur.” deme-
“O gün, yüzleri ate içinde kaynayıp çevrilirken, ‘Vâh bize! “Her fırka, do ru yolda oldu unu sanarak sevinmektedir.” Bir hadîs-i erîf meâli öyledir: “Ümmetim, 73 fırkaya ayrılacak- tevâtür yoluyla geldi. Bu bilgiler akıl ile bulunamaz. Akıl bunları Allahü teâlâ, Kur'ân-ı Kerîm’de meâlen buyuruyor ki: “Ey “Rûhu’l-beyân” ve “Tefsîr-i Hüseynî” isimli tefsîrlerde ise taklit etmeleri gerekti ini âlimler söz birli iyle bildirmi lerdir. “(Ey Resûl’üm!) Ki
Takvâ üzere ya ayanlara “istikâmeti do ru insan” derler. O; Ke ki Allah’a itâat etseydik, Peygambere de itâat etseydik!’ gazaba u rayanların (yahûdîlerin) ve sapmı ların, sapıkların [Mü’minûn, 53 ve Rûm, 32] tır. Bunlardan 72’si Cehennem’e gidecek, yalnız bir fırka kurtu- de i tiremez. Akıl, bunları anlamaya yardımcı olur. Ya’nî, bunları Peygamber’im! Dînde fırka fırka ayrılanlarla senin hiçbir ilgin Hazretleri’ne tâbi olmu
krinde, sözünde, i inde ve bütün davranı larında do rudur. diyeceklerdir.” (Hıristiyânların) yoluna de il.” (Âmîn = Kabûl buyur lacaktır. Cehennem’den kurtulacak olan tek fırka, benim ve anlamak, do ruluklarını, kıymetlerini kavramak için akıl lâzımdır. yoktur. Onların cezâlarını Allahü teâlâ verecektir. Kıyâmet i’tikâdî ve amelî hususlarda, mâm-ı A'zam Ebû Hanîfe Hazret- vakı arına nazaran oldukça dar öyledir: “Bana inâbet edenin yoluna uy.” [L
Müslümân, Hazret-i Peygamberi kendisine örnek alır. Sevgili Allah’ım!) [Fâtiha, 6-7] diye duâ etmekteyiz, yalvarıp yakarmak- Bu çe itli fırkalar arasında kurtulu fırkasının alâmetini Peygam- Eshâbımın yolunda gidenlerdir.” [Tirmizî, bn-i Mâce] günü Allahü teâlâ, dünyâda i lediklerini onlara hâtırlatacaktır.” leri’nin mezhebindedir. Mâlikî, â î ve Hanbelî mezheblerinde Bu dört büyük mâmın, bu inâbet yolunda oldukları icmâ ile â î’ denilir.” ifâdes
Peygamber’imiz ise do rulu un örne i idi. Dîn ve dünyâ ile ilgili “Yine öyle diyecekler: ‘Ey Rabb’imiz! Do rusu bizler, beyler- tayız. ber Efendimiz bildirmi tir: “Bu fırkada olanlar, benim ve Amelde dört mezhebin imâmları, bu mezhepte [Ehl-i sünnet [En'âm Sûresi, 159] bulunanlar ise i’tikâdda Ebü'l-Hasen E 'arî Hazretleri’ne tâbi kapsamlı yardım kurulu ları bildirilmi tir. aların, dört hak mezhepten birine uymanın vâcib oldu unu Rastgele mü üye sorma
vazîfelerini, emrolundu u gibi yapmaya çalı an bir Müslümân, imize ve büyüklerimize itâat e ik de onlar bizi yanlı yola Eshâbımın gi i i yolda bulunanlardır.” [Tirmizî] “Ehl-i Sünnet vel-cemâat”, “sünnet ve cemâat ehli” demektir. ve’l-cemâat mezhebinde] idiler. Hadîs âlimlerinin hepsi de Hadîs-i erî e de buyuruldu ki: “Benî srâîl, yetmi bir fırkaya olmu lardır. Ebü'l-Hasen E 'arî, â î mezhebinde idi.” olarak tanımlanabilirler. gösterdi ini söylemi le
dosdo ru bir insandır. Bu sıfatlara sâhip olan bir kimse, toplumun götürdüler.” ST KÂME E OLMANIN Eshâb-ı kirâm, Peygamber Efendimiz’in cemâatidir. Sünnet de ayrılmı tı. Bunlardan yetmi i Cehennem'e gidip ancak bir [Ta köprüzâde, Mi âhu’s-Seâde/Mevzûâtü’l-Ulûm] HAK ÜZERE OLAN B R TÂ FE [HAK CEMÂAT], “Eshâb-ı kirâm”ın veyâ “Tâbiîn”in yâhût da “Tebe-i Tâbiîn”in 10 cildlik “Rûhu’l-beyân” tefsîri, Aydos’ta tevellüd edip Bursa’da müctehide sorma imkânı da y
en de erli bir ferdidir. “Ey Rabb’imiz! Onlara azâbın iki katlısını (2 katını) ver ve (DO RULU UN, DO RU YOLDA OLMANIN) ÖNEM Peygamber Efendimiz, kendini söyledikten sonra, Eshâb-ı kirâmı da Peygamber Efendimiz’in yolu demektir. fırkası kurtulmu tur. Nasârâ da (Hıristiyânlar) yetmi iki “Ehl-i sünnet vel-cemâat” ulemâsı demek, “Resûlullah’ın ve KIYÂMETE DAR BULUNACAKTIR dînî bir konuda i ifâklarına, söz birli i etmelerine “icmâ” denir. vefât eden,
söylemesine lüzûm olmadı ı hâlde, bunları da söylemesi, “Benim
hümün-nesârâ]
müctehid olan âlim demektir. (Kemâlüddîn bnü’l-Hümâm,
Dârul-fünûn müderrislerinden Seyyid Abdülhakîm Efendi onları büyük bir la’netle la’netle (rahmetinden uzakla tır).” Do ruluk; dü üncede, sözde ve davranı ta gerçekle ir. yi insanın yolum, Eshâbımın gi i i yoldur. Kurtulu yolu, yalnız Eshâbımın Demek ki, “Ben, sâdece Kur’ân’a ve sünnete yapı ırım!” demek fırkaya ayrılmı tı. Yetmi biri Cehennem'e gitmi tir. Bir zaman Eshâb-ı kirâmın gi ikleri do ru yolda bulunan âlimler” deme- Bir cemâatin kıyâmete kada
övülmü lerdir. Bunlara “Selef-i sâlihîn” denilir. cmâa uymak
Hazretleri’nin her hâli istikâmet üzere idi. “ stikâmet yâni Allahü (Ahzâb, 66-67-68) vası arı arasında en ba ta do ruluk yer almı ve Müslümânların gi i i yoldur.” demektir. Eshâb-ı kirâmın yolunda giden, elbe e yetmiyor. Eshâb-ı kirâmı sevmek ve onların yolunda olmak da sonra benim ümmetim de yetmi üç kısma ayrılır. Bunlardan ktir. “Hak olan cemâat” ve 73 fırka içinde Cehennem’den kurtu- Bunlar, fırka-i nâciye denilen Ehl-i sünnet vel-cemâat farzdır, ic
teâlânın be endi i do ru yol üzere olmak, kerâmetin Yine Peygamber Efendimiz, “Bana slâm’a dâir bir ey söyle, temel prensiplerinden olmu tur. Allah'tan gerçek manada Ehl-i sünnet vel-cemâat fırkasıdır. Cehennem’den kurtulan fırka, ar ır. Peygamber Efendimiz, “Sadece benim yolumdan gidenler yetmi ikisi Cehennem'e gidip yalnız bir fırkası kurtulur. laca ı bildirilmi olan “Fırka-ı nâciye” bunlardır. fırkasıdır. imdi çok kimse kendilerinin bu fırkadan o
üstündedir.” sözünü sık sık tekrâr ederdi. artık o konuda, sizden ba kasına hiçbir kimseye, hiçbir ey korkmak, iyili e yönelmek, râhatlık ve gönül huzûru duymak, yalnız bunlardır.” (Mektûbât-ı Rabbâniyye, C. 1, m. 80) Cennetliktir.” demedi. “Benim ve Eshâbımın yolunda gidenler.” Cehennem'den kurtulan fırka, benim ve Eshâbımın gi i i Yukarıdaki terimde geçen “Sünnet=yol” demektir. “Sünnetul- söylese de önemli de ildir. Bu fırkanın Türkiye’de olması da art
ancak do rulukla mümkündür.
buyurdu. Bu çok önemli bir inceliktir. Eshâb-ı kirâmın tamâmını
mezhepteki mü üye de sorabilir. O mü üye sorarken de kendisi-
vardır.]
kurtulamazlar. Mücâdele Sûresi’nin, “Do ru bir ey yaptıklarını
Do ruluk (istikâmet); insanın, Allah'a kar ı yerine getirmek için sormayayım.” eklinde nasîhat isteyen bir sahâbîye, “Kul âmentü Bugün çok kimse de kendilerinin Ehl-i sünnet oldu unu söylüyor. sevmek, sâdece Ehl-i sünnet fırkasına nasip olmu tur. u hâlde, yolda gidenlerdir.” [Tirmizî] lah=Allah’ın yolu” demektir. Yine “Sünnet=âdet, kânûn” de il, dünyânın herhangi bir ülkesinde olabilir. Önemli olan mâm-ı Rabbânî Hazretleri (kuddise sirruh), “Bir hüküm
üzerinde, dört hak mezhebin imâmları arasında icmâ hâsıl
önceden verdi i bir mîsâk, bir ahid, bir sözdür. nsan, bu billah, sümme’stekım”: “Allah’a inandım de, sonra da “Sıdk” ve “istikâmet” kelimelerinin kar ılı ı olan do ruluk, Bu bakımdan Ehl-i sünnet i’tikâdının ne oldu unu bilmek ar ır. do ru yolda olmanın ölçüsü, Resûlullah’ın ve Eshâbının yolunda “ ’tikâdda mezhebimiz olan Ehl-i Sünnet vel-cemâat mezhebinden ma’nâlarına da gelir. Meselâ, “Allah’ın sünneti=Allah’ın kânûnu” Ehl-i sünnet vel-cemâat
yaratılı ahdine vefâ gösterdi i ölçüde sâdıktır; sadâkatın istikâme e ol.” buyurmu tur. ahlâkî vası arın hepsinin kendisinde toplandı ı bir rûh hâlidir. Bu bilindikten sonra do ruyu, hakkı bilmek zor olmaz. olmaktır. ba ka, yetmi iki fırkanın inançları yanlı tır, bozuktur, onlar demektir. Bu, Kur’ân-ı Kerîm’de “sünnetullah” olarak geçmekte- Bir toplum ne kadar bozulursa bozulsun, içinde hak üzere olan bir buyuruyor. (Mektûbât, II. cild, 36. mektûb) Hirâ
mükâfâtı da verilecektir (Ahzâb, 23-24). Kur'an-ı Kerîm’de do ruluk, en geni ekilde fayda ve hikmetleri- Cehennem'e gideceklerdir. Çünkü i’tikâd mezheblerinin yetmi dir. “Allah’ın sünnetinde [kânûnunda] aslâ bir de i iklik eden, çok kitâb yazan Hüseyin bin Alî Vâız-ı Kâ ifî’nin SEVG L PEYGAMBER M Z’ N O hâlde yapılacak i , 72 sapık yolun yolcularının yazdıkları, htilâ arı çözmek için sünnete de ihtiyaç vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de
ST KÂMET N EHEMM YET , ÖNEM yle açıklanmı tır. Allah’a, âhirete, meleklere ve kitaplara îmân Sevgili Peygamber’imiz, mâm ehristânî’nin “El-Milel mâm Mâtürîdî’nin akâid ve fıkıhta talebesi olan bnül-hakîm bulamazsın.” buyuruluyor. [Ahzâb 62, Fetih 23, Fâtır 43] tâife dâimâ bulunur. Önce bu husûstaki hadîs-i erî eri bildirelim: mâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (rahmetullahi aleyh) zamanından beri (rahmetullahi aleyh) eseridir. “Ahlâk-ı Muhsinî” isimli kitâbı,
Kur’ân-ı Kerîm’de buyurulmu tur ki, “Gerçekten ‘Rabbimiz edenler; mallarını akrabâya, yetîmlere, yoksullara, yolda ve’n-Nihal” isimli kitâbının ba ında geçen hadîs-i erî nde: Semerkandî de “es-Sevâdül-A’zam” isimli kitâbının ön üçe ayrılaca ını, bunlardan yalnız birinin do ru, di erlerinin “Ümmetimden bir tâife, Hakk’ın yardımı ile cihâda devâm [14 asırdır], bütün Müslümânlar, bilinen, me hûr dört mâmı ngilizceye tercüme edilmi tir. MÜH M BAZI D
Allah’tır.’ deyip de sonra istikâmet üzere olanlar (sebât Ma’lûmdur ki “istikâmet” çok mühim çünkü insanlar için en zor kalmı lara, dilenenlere, esîrlere harcayanlar; namazı kılan, zekâtı “Ümmetim yetmi üç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan bir fırka sözünde bunu zikretmi tir. “Ehl-i Sünnet ’tikâdı”: “Peygam- bozuk olaca ını Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve “Sünnet-i Resûlillah=Resûlullah’ın yolu” demektir. Sahâbîlerin ederler.” [Buhârî] Sünnet âlim
gösterenler ve sâlih amel i leyenler var ya), onların üzerlerine i lerden birisi, “istikâmet” üzere olmak, “sırât-ı müstekîm”de veren, sözünde duran ve sabredenler “do rular” ve “takvâ sâhibi kurtulacak, di erleri helâk olacaktır.” buyurdu. Bunun üzerine, ber Efendimiz’in ve Eshâb-ı kirâmının (arkada larının) ve sellem) haber vermi tir. Yanlı oldukları bildirilen yetmi iki de sünneti olur. “Hazret-i Ebûbekir’in sünneti”, “Hazret-i “Ümmetimden hak üzere
(ölüm anında veya deh et hâlinde), ‘Korkmayın, mahzûn da bulunmaktır. ki iler” olarak nitelendirilmi lerdir. Ayrıca istikâmet (do ruluk), Eshâb-ı kirâm, “Kurtulan fırka hangisidir?” diye sordular. O da, onların yolunda bulunan slâm âlimlerinin bildirdikleri do ru fırkaya “bid'at (dalâlet, sapıklık) fırkaları” denir. Bunların Ömer’in sünneti”, “Hazret-i Osmân’ın sünneti”, “Hazret-i ederler. Sonuncu tâife, Deccâl ile sava ırlar.” [Ebû Dâvûd] “icmâ” hâsıl o
olmayın; va’d olundu unuz Cennet’le ne ’elenin.’ diye Müslümânların ortak vasfı olarak tanımlanmı tır (el-Bakara, 177; “Ehl-i sünnet vel cemaa ir.” cevâbını verdi. i’tikâd, inanı tır.” hiçbiri kâ r de ildir. Hepsine “ehl-i kıble”, “Müslümân” denir. Ali’nin sünneti” gibi. Nitekim hadîs-i erî e buyuruldu ki: farz demektir.] “Mevâkib” ismi verilmi tir. Muhammed Bitlisî de [vefâtı 982], bu bâtıl olarak gösterip bâtıldan kaçınmayı nasip buyur.” sık sık Bu
melekler ineceklerdir.” Nitekim biz Müslümânlar, bilindi i gibi, her gün 5 vakit namazımızın el-Ahzâb, 35; el-Fâtiha, 6). Fakat yetmi iki mezhebden herhangi birinde bulundu unu “Sünnetime ve Hulefâ-i râ idînin sünnetine sımsıkı sarılın.” Farsça tefsîrin ba ka bir tercümesini yapmı tır. yaptı ı ifâde edilmi tir. “Allahümme yâ mukallibel-kulûb! Sebbit kalbî alâ dînik = Kerîm’de, “Bilmiyorsanız âlimlere sorunuz.” buyuruluyor.
söyleyen bir kimse, Kur'ân-ı Kerîm’de veya hadîs-i erî erde [Buhârî] Allah’ım, kalbleri iyiden kötüye, kötüden iyiye çeviren, ancak (Nahl, 43)
AKADEMİ I 9