Page 8 - Akademi Dergisi Temmuz
P. 8

AKADEMİ TEMMUZ 2024                                                                  İlim ve Araştırma Dergisi
                                                        İSTANBUL İSLAMİ İLİMLER
                                                           AKADEMİSİ
  ’tikâd, söz, i  ve ahlâkımızda istikâme e, sırât-ı müstekîmde   “(Ve melekler  öyle diyeceklerdir: Biz hem dünyâ hayâtında        Eshâb-ı kirâm bu defâ, “Ehl-i sünnet ve’l-cemâat nedir?” diye   En büyük âlim ve  velîlerden  Mevlânâ Hâlid-i Ba dâdî,     Ehl-i sünnet i’tikâdında idiler.  mâm-ı Mâtürîdî ve  mâm-ı   açıkça  bildirilmi   ve  Müslümânlar  arasında  yayılmı                                                             “Ümmetimden bir tâife, mansûr ve muza er olm
 (ya’nî do ru yolda) olmanın lüzûm ve ehemmiyeti çok açıktır   hem de âhıre e sizin dostlarınızız. Size, bu âhıre e ne slerin-      sordular.  “Benim  ve  Eshâbımın  bulundu u  yolda  olanlardır.”   “Müslümânların birinci vazîfeleri, i’tikâdı düzeltip, Ehl-i   E ’arî de Ehl-i sünnet mezhebinde idiler. Her iki imâm da hep   bilgilerden birine inanmazsa kâ r olur.”  [Ahmed Tahtâvî,                                                  kadar devâm eder. (Ümmetimden bir tâifenin z
 çünkü insanlar için en zor i lerden birisi,  “istikâmet”  üzere   izin ho lanaca ı (nimetler) var; hem size, burada ne isterseniz   buyurdu.                                             Sünnet vel-cemâat âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak           bu mezhebi yaydılar. Sapıklara kar ı ve eski Yunan felsefesinin   Hâ iyetü’t-Tahtâvî;  mâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbâniyye;                                                     kadar devâm eder.) Onları yardımsız bırakanl
 olmak, “sırât-ı müstekîm”de bulunmaktır.   var.” (Fussılet, 30-31)                                                                 En büyük âlim ve velîlerden olan  mâm-ı Rabbânî Müceddid-i   inanmaktır.  kinci olarak, fıkıh ( slâmiyet'in emir ve yasaklarla   bataklıklarına saplanmı  olan maddecilere kar ı, bu tek mezhebi   Seyyid Abdülhakîm Arvâsî]                                                                                bir zararı olmaz.” [Tirmizî]
 Âyet-i kerîmelerde ve hadîs-i  erî erde geçen “istikâmet”   “Rabb’imiz Allah’tır.” deyip sonra (dînin hükümlerine uyarak)          Elf-i Sânî Ahmed Fârûkî Serhendî (kuddise sirruh) buyurmu -  ilgili) bilgilerini ö renip her  eyi bu bilgiye göre yapmaktır.”   savundular.                                      “Cehennem'e girecekleri bildirilmi  olan yetmi iki bid'at fırkası,                                                         “Hakk’ın yardımı, ümmetimden bir tâifeye, kı
                                                                                                                                                                                          buyurmu tur. [ ’tikâdnâme / el-Îmân ve’l- slâm]
 kelimesinin tâm olarak manâsı nedir?   istikâme e olanlar (do ru yolda gidenler var ya), onlara bir                                tur ki:                                                                                                                    Bu iki büyük Ehl-i sünnet âliminin zamanları aynı ise de   ehl-i kıble oldukları için bunların hiçbirine kâ r dememelidir.                                                       devâm eder. Bunları bırakıp ayrılanların bu
 korku yoktur ve onlar mahzûn da olmayacaklardır.”                                                                                                                                        “Allahü teâlânın bildirdi i her dîn iki kısımdır. Biri, kalb ile inanıl-  bulundukları yerler birbirinden ayrı ve kar ılarındaki saldır-  Fakat bunların, dînde inanılması zarûrî, lâzım olan  eylere                                                 olmaz.” [ bn-i Mâce]
 Lügatlerde, sözlüklerde, “Düzgün bir yolda olmak”, ya’nî “Hakk                                                                     “Ehl-i Sünnet i’tikâdı sana önce lâzım olan,          ması lâzım olan bilgiler; di eri beden ile veya kalb ile yapılacak
 yolda olmak, Hakk yola girmek” gibi ma’nâlara gelen   “Onlar Cennetliktirler.   ledikleri amellere mükâfât olarak                   Yetmi  üç fırka var amma, Cehennemlik geri kalan,    ibâdet bilgileridir. Bunlardan  i’tikâd esâsları  her  dînde aynıdır,   ganların dü ünü  ve davranı ları ba ka oldu undan savunma   inanmayanları  ve  “Ahkâm-ı  er'iyye”den  her Müslümân’ın                                                         “Ümmetimden hak üzere bir tâife, kıyâmete ka
 “istikâmet”,  bir terim (ta’bîr, ıstılâh)  olarak,  “Her i te i'tidâl   orada ebedî kalacaklardır.” (Ahkâf, 13-14)  BİR VAKIF MEDENİYETİ ESERİ:   Müslümânlar hep sünnîdir, cümlenin reîsi Nu'mân,  dînin aslı ve temelidir; dîn a acının gövdesidir. Amel ise a acın   metotları ve tenkitleri birbirinden farklı olmu tur.  Durum   i i i i,  bildi i  eyleri  te'vilini bilmeden reddedenleri  kâ r                                         cihâd eder.” [ bn-i Asâkir]
 üzere bulunma, her çe it i te denge anlayı ı üzerinde olma;   Ma’lûm oldu u üzere, Sevgili Peygamber’imiz, bir gün,                 Cennet ile müjdelendi, îmânda bunlara uyan.”         dalları ve yaprakları gibidir.  Her  Müslümân’ın  önce i’tikâdını    böyle ise de bu hâl, yollarının ayrı oldu unu göstermez. Bunlar-  olurlar.” [ mâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbâniyye]
 do ruluk, dürüstlük, dürüst olma; adâlet ve do ruluktan   “ eyyebetnî sûretü Hûd: Hûd sûresi beni ihtiyârla ı (Saçı-                                                                     düzeltmesi, Ehl-i Sünnet vel-cemâat âlimlerinin bildirdikleri        dan sonra gelen  yüzbinlerce derin âlim ve velî, bu iki yüce   “Ehl-i  Bid'at  =  Bid'at  Ehli =  Bid'at sâhibi”: “Bid'at sâhipleri;                                             Mi kâtü’l-mesâbîh’deki, “Bir zaman gelir, üm
 ayrılmayıp dîn ve akıl dâiresinde yürüme, i lerde dîn ve aklın   ma-sakalıma ak dü ürdü.)” buyurmu tur. (Tirmizî, Tefsîru           brâhîm Hakkî Erzurumî de (rahmetullahi aleyh), bir  iirinde   gibi inanması lâzımdır. Cehennem’in ebedî azâbından kurtu-  imâmın kitaplarını inceleyerek ikisinin de Ehl-i sünnet mezhe-  Peygamber Efendimiz’in (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Eshâb-ı                                                  mü rik olur, puta tapar, peygamberim diyen ç
 sınırları içerisinde hareket etme” demektir.   İSTANBUL EĞİTİM, KÜLTÜR VE                                                           öyle buyurmu tur:                                                                                                         binde olduklarını söz birli i ile bildirmi lerdir.    kirâmının bildirdikleri do ru i’tikâddan/inanı tan (Ehl-i Sünnet                                                           Peygamberim. Benden sonra peygamber gelmez.
 Sûreti Hûd, 6; Hadîs no: 3.297).]                                                                                                                                                        lanlar ancak bu i’tikâd üzere olanlardır.” [ mâm-ı Rabbânî,                                                                i’tikâdından) ayrılanlar; i’tikâdda (îmânda) ve amelde (ibâde e)                                                           arasında, do ru yolda olanlar, her zaman bul
 Yine bu kelimeye, “Verilen söze ba lılık, dînî ve dünyevî i lerde   Sebebi soruldu unda Allahü teâlânın, orada, Sevgili Peygam-    “Hudâ Rabb’im, nebim hakkâ Muhammed’dir Resûlüllah,   Mektûbât-ı Rabbâniyye]                                               Kıymetli Osmânlı âlimlerinden Ta köprüzâde’nin de ifâde e i i   dînde  olmayan  yenilikler ortaya çıkaran kimseler, dinde                                                        çıkanlar, Allahü teâlânın emri gelene kadar,
 orta yolu takip etme” ma’nâları  da verilmi tir.  “Müstekîm”   ber’imiz Muhammed Aleyhisselâm’a  öyle bir emir verdi ini             Hem  slâm dînidir dînim, kitâbımdır Kelâmullah,     “Kalbe gelen bütün mânevî ahvâli/hâlleri,  ke i eri  (bulu ları)     gibi:                                                 reformculardır. Hadîs-i  erî e Cehennem'e gidecekleri bildirilen                                                           bu kimselere zarar yapamaz.” hadîs-i  erî  d
 kelimesi de “istikâmet”ten türemi tir.  SOSYAL HİZMETLER VAKFI,                                                                      Akâidde, Ehl-i Sünnet oldu mezhebim, hamdolsun,                                                                          “Ehl-i Sünnet’in akâidde iki kolu vardır:                                                                                                                                        ehli kimseler, dînimizi, kıyâmete kadar asla
 zikretmi tir:                                                                                                                        Amelde, Ebû Hanîfe mezhebi, mezhebim vallah.”       bize verseler fakat kalbimizi Ehl-i Sünnet i’tikâdı ile süslemeseler   1) Mâtürîdiyye Mezhebi:  Bunun imâmı  Ebû Mansûr    yetmi  iki fırkadan her biridir.”                                                                                          Kütüphâne ve kitapçılarda bulunan  slâm kita
 Yüce Rabb’imiz, bizlere her gün 5 vakit namazda,  “sırât-ı   “Bundan dolayı emrolundu un gibi istikâme e (dosdo ru) ol.                                                                  kendimi mahvolmu  ve hâlimi harâb bilirim. Bütün harâblıkları,       Mâtürîdî’dir (rahimehüllah).                          Îmân, dînin aslı, i in temelidir; inanı  do ru olmazsa ibâdetlerin                                                         olanları pek çok ise de do ru olanları da va
 müstekîm” üzere bulunmamız için duâ etmemizi emir buyur-  Beraberindeki tevbe edenler de (do ru olsunlar). A ırı gitme-            Peygamber Efendimiz, Müslümanlar arasında îmânda ve i’tikâdda   felâketleri üzerime yı salar lâkin kalbimi Ehl-i Sünnet i’tikâdı   2) E 'ariyye Mezhebi: Bunun da imâmı Ebü'l-Hasen E 'arî’dir   hiçbir kıymeti olmaz. Ama îmânın “hakîkî îmân = sahîh akîde =                                              hiçbir zaman yok olmaz ve hiçbir kimse yok e
 maktadır.  “ stikâmet”  masdarının  ism-i  fâili  olan  “müstekîm”;   yin. Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görüp durmaktadır.”   İSTANBUL İSLÂMÎ İLİMLER   ayrılıkların felâket oldu unu bildirerek  mâm-ı Tirmizî’nin rivâyet   ile  ere endirseler hiç üzülmem.” [Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr]  (rahimehüllah).  kisinin de bildirdi i îmân esasları aslında   do ru inanı ” olması lâzım.                                                   koruyucusu, Allahü teâlâdır. Bu kitapları ar
 “do ru olan, düzgün olan, e risi-bü rüsü olmayan, hakk olan”   (Hûd, 112)                                                          e i i me hûr bir hadîs-i  erî nde,  “Benî  srâîl (Yahûdîler),   “Ehl-i Sünnet i’tikâdında olmayan hiçbir kimse evliyâ olama-  aynıdır. Yalnız aralarında, teferruâtla ilgili; îzâh, ifâde ve üslûb                                                                                                          saâdete kavu anlara müjdeler olsun! (F. Bilg
 anlamında kullanılmaktadır. [Hanefî mezhebinde mutlak kırâat                                                                       yetmi  bir fırkaya ayrılmı tı. Bunlardan yetmi i Cehennem’e   mı tır.” [ mâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbâniyye]             tarzından do an cüz'î bazı farklılıklar vardır.”      Kur’ân-ı Kerîm’de meâlen,  “…Fırkalara ayrılmayın=Parçalan-
 farz  ama  Fâtiha’nın  okunması  vâcibtir;   afîî  mezhebinde  ise   Peygamber Efendimiz, Mescid-i Nebevî’nin avlusunda, kalın     gidip ancak bir fırkası kurtulmu tur. Nasârâ da (Hıristiyân-                                                                                                                     mayın…” buyuruldu. Bu âyet-i kerîme,  “ ’tikâdda, inanılacak                                                               HAK OLAN MEZHEP  MÂMLARINDAN B R NE UYMAK
 Fâtiha’nın okunması, cenâze namazı da dâhil olmak üzere bütün   bir hat çizip kenarlarına da ince çizgiler çizdikten sonra,  u   AKADEMİSİ  lar), yetmi  iki fırkaya ayrılmı tı. Yetmi  biri Cehennem’e    mâm-ı  a’rânî de (kuddise sirruh) buyurmu tur ki:   Peygamber Efendimiz’in, hadîs-i  erî nde “fırka-i nâciye (kurtu-  bilgilerde parçalanmayın.” demektir. Ya’nî  “ne slerinize ve                                                   AR IR
 namazlarda farzdır.]  âyet-i kerîmeyi okumu tur:                                                                                   gitmi tir. Bir zaman sonra benim ümmetim de yetmi  üç   “Tasavvuf büyükleri ve fıkıh âlimleri, [bi-iznillah] kendilerine   lu  fırkası)” olarak bildirdi i bir tek i’tikâd mezhebi vardır. O da   bozuk dü üncelerinize uyarak do ru îmândan ayrılmayın.”
                                                                                                                                                                                                                                                               “Ehl-i sünnet vel-cemâat mezhebi”dir,   mâm-ı Mâtürîdî ve
                                                                                                                                    fırkaya ayrılır. Bunlardan yetmi  ikisi Cehennem’e gidip
 “Sırât-ı müstekîm” ise, “Allah’ın dosdo ru yolu” anlamına gelir.   Bu âyet-i kerîmede,  “  te bu, benim sırât-ı müstekîmim         yalnız bir fırka kurtulur.” buyurmu tur.              uyanlara  efâat ederler. Rûhlarını teslîm ederlerken, kabirde         mâm-ı E ’arî bu mezhepte iki i’tikâd imâmıdır ve bu mezhebi   demektir.  ’tikâdda ayrılmak, parçalanmak elbe e, hiç câiz                                                        Kur’ân-ı Kerîm’de, “Mü’minlerin [i’tikâd ve
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                     de ildir. Hadîs-i  erî e de,  “Cemâat rahmet, ayrılık azaptır.”

                                                                                                                                                                                          Münker ve Nekîr isimli iki melek suâl ederken ve ha ırda, ne irde,
 Zâten  slâmın bir adı da, “Sırât-ı müstekîm”dir. Çünkü bu yol;   (dosdo ru yolumdur), ona uyun. Ba ka yollara uymayın ki sizi   her rek’atında, 40 defa Fâtiha Sûresi’ni okuyarak, “Allah’ım! Bizi, sırât-ı    stikâmetin kar ıtları; “hıyânet” [do rulu u bırakıp, ba kalarının   hesapta, Sırât’ta yanında bulunurlar; onu unutmazlar. Tasavvuf   yaymı lardır.  buyurulmu tur.                                                              ayrılanların Cehennem’e gidecekleri…” beyân
 e risi-bü rüsü olmayan, sa lam olan, dosdo ru yoldur.   O'nun yolundan ayırmasın. (Allah, azâbından) korkarsınız diye   müstekîme, do ru yola ilet.” diye duâ etmekteyiz.   hukûkuna tecavüz etme, verilen sözde durmama ve ahde riâyet   Eshâb-ı kirâm, bu bir fırkanın kimler oldu unu sordu unda,   büyükleri, kendilerine uyanları, [Allahü teâlânın izniyle] bütün                                                                        [Nisâ, 115]
                                                              etmeme], “sahtekârlık”, “yalancılık” ve “sapıklık” gibi vası ardır.
                                                                                                                                    “Cehennem’den kurtulan fırka, benim ve Eshâbımın gi i i
 Hak yola ula mak için “istikâmet”ten ba ka bir yol yoktur. Dînde   size böyle tavsiye etmektedir.” (En'âm, 153) buyurulmu tur.  Her gün 17 defa  “farz”larda, 3 defa  “vitir”de, 20 defa da   yolda gidenlerdir.” buyurdu.  korkulu yerlerde kolladıkları gibi müctehid  mâmlar da onları   EHL-  SÜNNET NE DEMEKT R?   “…Parçalanmayın…” âyet-i kerîmesi  “Fıkıh bilgilerinde                                                                 “Medârik” tefsîrinde bu âyetin açıklamasında
               Sebaha in Kazaz
                                                                                                                                                                                                                                                               MEZHEPLERE AYRILMAK PARÇALANMAK MIDIR?
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                     ayrılmayın.” demek de ildir. Ahkâmda, amellerde olan ictihâd
 ihlâslı olmak  “istikamet”le (do rulukla)  olabilir. Müslümân   “Her kim de kendisine do ru yol (hüdâ, hidâyet) apaçık belli   “sünnet”lerde olmak üzere, toplam 40 defa okudu umuz   CEHENNEM’DEN KURTULAN TEK FIR   korurlar. Bunlar, mezhep imâmlarıdır; bu ümmetin bekçileridirl-                               bilgilerindeki ayrılık, hakları,  farzları,  amellerdeki  ince  bilgileri                                                  ten ayrılmak gibi icmâdan da ayrılmak câiz d
               E itimci Yazar
 insan, istikâmet sâhibidir. Bu bakımdan “istikâmet” yüksek bir   olduktan  sonra,  Peygamber’e  aykırı  hareke e  bulunur  ve   “Fâtiha-i  erîfe”de,  Cenâb-ı Hakk’a, “Bizi, (itikâd, söz, i  ve    mâm-ı Rabbânî (kuddise sirruh) buyurmu tur ki:   er… Dört mezhep imâmından diledi ini taklîd et de saâdete   “Ehl-i Sünnet” terimi, daha ziyâde izâfet (tamlama) hâlinde, ya’nî   ortaya koymu tur. Eshâb-ı kirâm da günlük i leri açıklayan bilgile-  luyor.
 makam; aynı zamanda zor bir görevdir.  nanan ve inancının   mü’minlerin yolundan ba kasına i ibâ ederse, uyar giderse   ahlâkımızda)  sırât-ı müstekîme  hidâyetle / do ru yola ilet;   Her fırka, her grup, benim yolum do ru diyor.  mâm-ı Rabbânî   “Âkıl (akıllı) ve bâli  olan (ergenlik ya ına/ça ına ula an) her   kavu ” [el-Mîzânü’l-kübrâ]  “Ehl-i Sünnet  ’tikâdı veya Akîdesi”, “Ehl-i Sünnet Mezhebi”,   rde,  birbirlerinden  ayrılmı lardı. Fakat  i’tikâd  bilgilerinde  hi
 gere ini yerine getiren ki i, do ru insandır.   onu,  döndü ü sapıklıkta bırakırız. Âhire e de kendisini   (Bizi, râzı oldu un ve en mükemmel kıldı ın mukaddes  slâm   Hazretleri buyuruyor ki: “Hadîs-i  erî e, Müslümânların 73   erkek ve kadının birinci vazîfesi, Ehl-i Sünnet âlimlerinin    ek ve  üphe yoktur ki  Ehl-i  sünnet  i’tikâdını  ortaya  koyan   “Ehl-i Sünnet Yolu”, “Ehl-i Sünnet Fırkası”, “Ehl-i Sünnet ve   ayrılıkları yoktu. Hadîs-i  erî e, “Ümmetimin ayrılı



                                                                                                                                    yazdıkları akâid bilgilerini/îmân bilgilerini/inanılacak  eyleri

         dîni ve en sevgili Peygamberinin yolu olan hak yolda sâbit
          Her ne kadar  slam öncesi
 Allahü teâlâ, yüce kitâbı “Kur’ân-ı Kerîm”de, “Ey îmân edenler,   Cehennem’e koyarız ki o, ne kötü bir dönü  yeridir.” (Nisâ, 115)  eyle); kendilerine (fazlından ve ihsânından) ni’met verdi in /   fırkaya ayrılacakları bildirildi. Bu 73 fırkadan her biri,  slâmiyet’e   ö renmek ve bunlara uygun olarak inanmaktır. Kıyâme e   Resûlullah Efendimiz’dir. Eshâb-ı kirâm, îmân bilgilerini bu   Cemâat fırkası”, “Ehlü’s-Sünneti  ve’l-Cemâa”, “Ehl-i Sünnet   plere ayrılması]  rahme
                                                              uydu unu, Cehennem’den kurtulaca ı bildirilen bu fırkanın
          toplumlarda da vakıf benzeri
 Allah'tan korkun ve do rularla beraber olun” (Tevbe, 119) ve   Bu âyet-i kerîmede,  müminlerin  yolundan  sapanların   ihsân, lütuf ve ikrâmda bulundu un (mes’ûd ve bahtiyâr)   kendi fırkası oldu unu söylemektedir. Kur'ân-ı Kerîm’de meâlen   ya’nî öldükten sonra Cehennem azâbından kurtulmak, onların   kaynaktan aldılar. Tâbiîn-i ızâm da bu bilgilerini, Eshâb-ı   Âlimleri”…  eklinde kullanılır. Kitaplarda  “Ehl-i Sünnet” için   bilgilerinde  ayrılması  böyledir.  (Abdül a
          müesseseler oldu u bilinse de
 “Ey inananlar, Allah'tan korkun ve do ru söz söyleyin” (Ahzâb,   Cehennem’e gidecekleri açıkça bildiriliyor.  kimselerin (ya’nî Peygamberler, sıddîklar,  ehîdler ve velîler-  buyuruluyor ki:  bildirdiklerine inanmaya ba lıdır.” [Mektûbât-ı Rabbâniyye]  kirâmdan ö rendiler. Daha sonra gelenler ise bunlardan   “Ehl-i Hak (Do ru yolda olanlar)” ta’bîri de kullanılmaktadır.   el-Hadîkatü’n-Nediyye)                                  Kıyâme e, herkes kendi mezhep imâmının ismi
 0) buyurmaktadır.  in) yoluna eri tir; (hakkı kabûl etmeyip küfre vardıklarından)                                                                                                        ö rendiler. Böylece, Ehl-i sünnet bilgileri, bizlere nakil ve
          icra e ikleri toplumsal fonksiy-
 “O gün, yüzleri ate  içinde kaynayıp çevrilirken, ‘Vâh bize!   “Her fırka, do ru yolda oldu unu sanarak sevinmektedir.”            Bir hadîs-i  erîf meâli  öyledir: “Ümmetim, 73 fırkaya ayrılacak-  tevâtür yoluyla geldi. Bu bilgiler akıl ile bulunamaz. Akıl bunları   Allahü teâlâ, Kur'ân-ı Kerîm’de meâlen buyuruyor ki:  “Ey   “Hanefî mezhebindekiler, i’tikâdda Ebû Mansûr Mâturîdî                                                  mâm, kendisini taklîd edene,  efâat edecekt
          onları bakımından  slâmî dönem
 Takvâ üzere ya ayanlara  “istikâmeti do ru insan” derler. O;   Ke ki  Allah’a  itâat  etseydik,  Peygambere  de  itâat  etseydik!’                               gazaba u rayanların (yahûdîlerin) ve sapmı ların, sapıkların   [Mü’minûn, 53 ve Rûm, 32]  tır. Bunlardan 72’si Cehennem’e gidecek, yalnız bir fırka kurtu-  de i tiremez. Akıl, bunları anlamaya yardımcı olur. Ya’nî, bunları   Peygamber’im! Dînde fırka fırka ayrılanlarla senin hiçbir ilgin   Hazretleri’ne tâbi olmu
  krinde, sözünde, i inde ve bütün davranı larında do rudur.   diyeceklerdir.”   (Hıristiyânların) yoluna de il.”  (Âmîn  =  Kabûl  buyur   lacaktır. Cehennem’den kurtulacak  olan tek  fırka,  benim ve   anlamak, do ruluklarını, kıymetlerini kavramak için akıl lâzımdır.   yoktur. Onların cezâlarını Allahü teâlâ verecektir. Kıyâmet   i’tikâdî ve amelî hususlarda,  mâm-ı A'zam Ebû Hanîfe Hazret-                                     öyledir: “Bana inâbet edenin yoluna uy.” [L
          vakı arına nazaran oldukça dar
 Müslümân, Hazret-i Peygamberi kendisine örnek alır. Sevgili   Allah’ım!) [Fâtiha, 6-7] diye duâ etmekteyiz, yalvarıp yakarmak-  Bu çe itli fırkalar arasında kurtulu  fırkasının alâmetini Peygam-  Eshâbımın yolunda gidenlerdir.” [Tirmizî,  bn-i Mâce]     günü Allahü teâlâ, dünyâda i lediklerini onlara hâtırlatacaktır.”   leri’nin mezhebindedir. Mâlikî,  â î ve Hanbelî mezheblerinde                                                Bu  dört  büyük   mâmın,  bu  inâbet  yolund
          kapsamlı yardım kurulu ları
 Peygamber’imiz ise do rulu un örne i idi. Dîn ve dünyâ ile ilgili   “Yine  öyle diyecekler: ‘Ey Rabb’imiz! Do rusu bizler, beyler-  tayız.  ber  Efendimiz  bildirmi tir:  “Bu fırkada olanlar, benim ve   Amelde dört mezhebin imâmları, bu mezhepte [Ehl-i sünnet   [En'âm Sûresi, 159]                           bulunanlar ise i’tikâdda Ebü'l-Hasen E 'arî Hazretleri’ne tâbi                                                             bildirilmi tir.
 vazîfelerini, emrolundu u gibi yapmaya çalı an bir Müslümân,   imize ve büyüklerimize itâat e ik de onlar bizi yanlı  yola   olarak tanımlanabilirler.   Eshâbımın gi i i yolda bulunanlardır.” [Tirmizî]  “Ehl-i Sünnet vel-cemâat”, “sünnet ve cemâat ehli” demektir.   ve’l-cemâat mezhebinde] idiler. Hadîs âlimlerinin hepsi de   Hadîs-i  erî e de buyuruldu ki: “Benî  srâîl, yetmi  bir fırkaya   olmu lardır.  Ebü'l-Hasen E 'arî,  â î mezhebinde idi.”
 dosdo ru bir insandır. Bu sıfatlara sâhip olan bir kimse, toplumun   götürdüler.”    ST KÂME E OLMANIN                             Eshâb-ı kirâm, Peygamber Efendimiz’in cemâatidir.  Sünnet de                                                               ayrılmı tı. Bunlardan yetmi i Cehennem'e gidip ancak bir   [Ta köprüzâde, Mi âhu’s-Seâde/Mevzûâtü’l-Ulûm]                   HAK ÜZERE OLAN B R TÂ FE [HAK CEMÂAT],               “Eshâb-ı kirâm”ın veyâ “Tâbiîn”in yâhût da “
 en de erli bir ferdidir.   “Ey Rabb’imiz! Onlara azâbın iki katlısını (2 katını) ver ve   (DO RULU UN, DO RU YOLDA OLMANIN) ÖNEM   Peygamber Efendimiz, kendini söyledikten sonra, Eshâb-ı kirâmı da   Peygamber Efendimiz’in yolu demektir.                  fırkası  kurtulmu tur.  Nasârâ da  (Hıristiyânlar)  yetmi   iki   “Ehl-i sünnet vel-cemâat” ulemâsı demek,  “Resûlullah’ın ve   KIYÂMETE  DAR BULUNACAKTIR                       dînî bir konuda i ifâklarına, söz birli i et
                                                              söylemesine lüzûm olmadı ı hâlde, bunları da söylemesi, “Benim


 Dârul-fünûn  müderrislerinden  Seyyid  Abdülhakîm  Efendi   onları büyük bir la’netle la’netle (rahmetinden uzakla tır).”   Do ruluk; dü üncede, sözde ve davranı ta gerçekle ir.  yi insanın   yolum, Eshâbımın gi i i yoldur. Kurtulu  yolu, yalnız Eshâbımın   Demek ki, “Ben, sâdece Kur’ân’a ve sünnete yapı ırım!” demek   fırkaya ayrılmı tı. Yetmi  biri Cehennem'e gitmi tir. Bir zaman   Eshâb-ı kirâmın gi ikleri do ru yolda bulunan âlimler” deme-  Bir cemâatin kıyâmete kada
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                övülmü lerdir. Bunlara  “Selef-i  sâlihîn” d
 Hazretleri’nin her hâli istikâmet üzere idi. “ stikâmet yâni Allahü   (Ahzâb, 66-67-68)  vası arı arasında en ba ta do ruluk yer almı  ve Müslümânların   gi i i yoldur.”  demektir. Eshâb-ı kirâmın yolunda giden, elbe e   yetmiyor. Eshâb-ı kirâmı sevmek ve onların yolunda olmak da   sonra benim ümmetim de yetmi  üç kısma ayrılır. Bunlardan   ktir. “Hak olan cemâat” ve 73 fırka içinde Cehennem’den kurtu-  Bunlar, fırka-i nâciye denilen Ehl-i sünnet vel-cemâat   farzdır, ic
 teâlânın be endi i do ru yol üzere olmak, kerâmetin   Yine Peygamber Efendimiz,  “Bana  slâm’a dâir bir  ey söyle,   temel  prensiplerinden olmu tur. Allah'tan gerçek manada   Ehl-i sünnet vel-cemâat fırkasıdır. Cehennem’den kurtulan fırka,    ar ır. Peygamber Efendimiz, “Sadece benim yolumdan gidenler   yetmi  ikisi Cehennem'e gidip yalnız bir fırkası kurtulur.   laca ı bildirilmi  olan “Fırka-ı nâciye” bunlardır.   fırkasıdır.  imdi çok kimse kendilerinin bu fırkadan o
 üstündedir.” sözünü sık sık tekrâr ederdi.   artık o konuda, sizden ba kasına hiçbir kimseye, hiçbir  ey   korkmak, iyili e yönelmek, râhatlık ve gönül huzûru duymak,   yalnız bunlardır.” (Mektûbât-ı Rabbâniyye, C. 1, m. 80)  Cennetliktir.” demedi. “Benim ve Eshâbımın yolunda gidenler.”   Cehennem'den kurtulan fırka, benim ve Eshâbımın gi i i   Yukarıdaki terimde geçen  “Sünnet=yol” demektir.  “Sünnetul-  söylese de önemli de ildir. Bu fırkanın Türkiye’de olması da  art
         ancak do rulukla mümkündür.
                                                                                                                                    buyurdu. Bu çok önemli bir inceliktir. Eshâb-ı kirâmın tamâmını
                                                                                                                                                                                                                                                               yolda gidenlerdir.” [Tirmizî]



 Do ruluk (istikâmet); insanın, Allah'a kar ı yerine getirmek için   sormayayım.”  eklinde nasîhat isteyen bir sahâbîye, “Kul âmentü   Bugün çok kimse de kendilerinin Ehl-i sünnet oldu unu söylüyor.   sevmek, sâdece Ehl-i sünnet fırkasına nasip olmu tur.  u hâlde,                                             lah=Allah’ın yolu” demektir. Yine  “Sünnet=âdet, kânûn”               de il, dünyânın herhangi bir ülkesinde olabilir.  Önemli olan    mâm-ı Rabbânî Hazretleri (kuddis
                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                                üzerinde, dört hak mezhebin imâmları arasınd
 önceden verdi i  bir  mîsâk,  bir  ahid,  bir  sözdür.   nsan,  bu   billah, sümme’stekım”: “Allah’a inandım de, sonra da   “Sıdk” ve  “istikâmet” kelimelerinin kar ılı ı olan do ruluk,   Bu bakımdan Ehl-i sünnet i’tikâdının ne oldu unu bilmek  ar ır.   do ru yolda olmanın ölçüsü, Resûlullah’ın ve Eshâbının yolunda   “ ’tikâdda mezhebimiz olan Ehl-i Sünnet vel-cemâat mezhebinden   ma’nâlarına da gelir. Meselâ, “Allah’ın sünneti=Allah’ın kânûnu”   Ehl-i sünnet vel-cemâat
 yaratılı   ahdine vefâ gösterdi i ölçüde sâdıktır; sadâkatın   istikâme e ol.” buyurmu tur.  ahlâkî vası arın hepsinin kendisinde toplandı ı bir rûh hâlidir.   Bu bilindikten sonra do ruyu, hakkı bilmek zor olmaz.   olmaktır.                             ba ka, yetmi  iki fırkanın inançları yanlı tır, bozuktur, onlar   demektir. Bu, Kur’ân-ı Kerîm’de “sünnetullah” olarak geçmekte-  Bir toplum ne kadar bozulursa bozulsun, içinde hak üzere olan bir   buyuruyor. (Mektûbât, I
 mükâfâtı da verilecektir (Ahzâb, 23-24).   Kur'an-ı Kerîm’de do ruluk, en geni   ekilde fayda ve hikmetleri-                                                                                                                                                  Cehennem'e gideceklerdir. Çünkü i’tikâd mezheblerinin yetmi    dir.  “Allah’ın sünnetinde [kânûnunda]  aslâ bir de i iklik
  ST KÂMET N EHEMM YET , ÖNEM    yle açıklanmı tır. Allah’a, âhirete, meleklere ve kitaplara îmân   Sevgili Peygamber’imiz,  mâm  ehristânî’nin  “El-Milel    mâm Mâtürîdî’nin akâid ve fıkıhta talebesi olan  bnül-hakîm                                                                                            bulamazsın.” buyuruluyor. [Ahzâb 62, Fetih 23, Fâtır 43]              tâife dâimâ bulunur. Önce bu husûstaki hadîs-i  erî eri bildirelim:   mâm-ı A’zam Ebû Hanîfe (rah
 Kur’ân-ı Kerîm’de buyurulmu tur ki,  “Gerçekten ‘Rabbimiz   edenler; mallarını akrabâya, yetîmlere, yoksullara, yolda   ve’n-Nihal”  isimli  kitâbının  ba ında  geçen  hadîs-i  erî nde:   Semerkandî de “es-Sevâdül-A’zam”  isimli kitâbının ön             üçe ayrılaca ını, bunlardan yalnız birinin do ru, di erlerinin                                                              “Ümmetimden bir tâife, Hakk’ın yardımı ile cihâda devâm   [14 asırdır], bütün Müslümânlar, biline
 Allah’tır.’ deyip de sonra istikâmet üzere olanlar (sebât   Ma’lûmdur ki “istikâmet” çok mühim çünkü insanlar için en zor   kalmı lara, dilenenlere, esîrlere harcayanlar; namazı kılan, zekâtı   “Ümmetim yetmi  üç fırkaya ayrılacaktır. Bunlardan bir fırka   sözünde bunu zikretmi tir. “Ehl-i Sünnet  ’tikâdı”: “Peygam-  bozuk olaca ını Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve   “Sünnet-i Resûlillah=Resûlullah’ın yolu” demektir. Sahâbîlerin   ederler.” [Buhârî]
 gösterenler ve sâlih amel i leyenler var ya), onların üzerlerine   i lerden birisi,  “istikâmet” üzere olmak, “sırât-ı müstekîm”de   veren, sözünde duran ve sabredenler “do rular” ve “takvâ sâhibi   kurtulacak, di erleri helâk olacaktır.” buyurdu. Bunun üzerine,   ber Efendimiz’in ve Eshâb-ı kirâmının (arkada larının) ve   sellem) haber vermi tir. Yanlı  oldukları bildirilen yetmi  iki   de sünneti olur.  “Hazret-i Ebûbekir’in sünneti”, “Hazret-i   “Ümmetimden hak üzere
 (ölüm anında veya deh et hâlinde), ‘Korkmayın, mahzûn da   bulunmaktır.   ki iler” olarak nitelendirilmi lerdir. Ayrıca istikâmet (do ruluk),   Eshâb-ı kirâm, “Kurtulan fırka hangisidir?” diye sordular. O da,   onların yolunda bulunan  slâm âlimlerinin bildirdikleri do ru   fırkaya  “bid'at (dalâlet, sapıklık) fırkaları” denir. Bunların   Ömer’in sünneti”, “Hazret-i Osmân’ın sünneti”, “Hazret-i   ederler. Sonuncu tâife, Deccâl ile sava ırlar.” [Ebû Dâvûd]  “icmâ” hâsıl o
 olmayın; va’d olundu unuz Cennet’le ne ’elenin.’ diye   Müslümânların ortak vasfı olarak tanımlanmı tır (el-Bakara, 177;   “Ehl-i sünnet vel cemaa ir.” cevâbını verdi.   i’tikâd, inanı tır.”                                                                hiçbiri kâ r de ildir. Hepsine “ehl-i kıble”, “Müslümân” denir.   Ali’nin sünneti” gibi.  Nitekim hadîs-i   erî e  buyuruldu ki:                                                 farz demektir.]
 melekler ineceklerdir.”  Nitekim biz Müslümânlar, bilindi i gibi, her gün 5 vakit namazımızın    el-Ahzâb, 35; el-Fâtiha, 6).                                                                                                                                 Fakat  yetmi   iki  mezhebden herhangi  birinde  bulundu unu   “Sünnetime ve Hulefâ-i râ idînin sünnetine sımsıkı sarılın.”
                                                                                                                                                                                                                                                               söyleyen bir kimse, Kur'ân-ı Kerîm’de veya hadîs-i  erî erde   [Buhârî]
         AKADEMİ  I  6
   3   4   5   6   7   8   9   10   11   12   13